21 Şubat 2013 Perşembe

TÜRKİYE'NİN STRATEJİSİ(!)


            Arap Baharı’ndan sonra bölgedeki kaos ve şiddet yerini vahşete bıraktı zaman zaman. Baharın yaşandığı bölgeye- ülkelere bakınca nedense her ne kadar ülkelerindeki insanlar yoksul gibi görünse de dış borçlarının olmadığını görüyoruz. Peki, bu bölgeyi borçlandırmak için ne yapıldığını biliyor musunuz? Tabi ki hayır!
Arap Baharı bölgesine tam tamına 220 milyon kredi kartı dağıtılıyor. İnsanları borçlandırmak, yaşadıkları ülkenin ekonomisini alt üst etmek ve bu borçlandırma üzerinden çok daha rahat ve karlı bir şekilde petrol alabilmek için! Biz hep Arap Baharı’nı savunduk. Neden? Çünkü bölgeye demokrasi geliyordu(!)
           
            Örneğin yılların liderlerini düşman olarak gösterdiler bölge halklarına. Batı’nın kuklalarını-casuslarını başa geçirdiler. Örneğin geçen hafta Tunus Başbakanı Cibali istifa etti. Her ne hikmetse seçimlerde yine aday gösteriliyor. Neden mi? Çünkü yerine daha iyi bir kukla bulunamadığı için. Aslında en güzel örnek yanı başımızda duruyor. Komşumuz Suriye! Batı’nın istemediği hiç kimse bu kadar dayanamaz ayakta kalmaya. Ama Esad neden hala koltuğunun başında. Esad’ın yerine geçecek daha iyi bir kukla bulunamıyor da ondan. Yani Esad’ın çok da güçlü olduğundan değil.

            Gelelim ülkemize. Önce müttefikimiz(!) ABD ve Avrupalı devletler bizim arkamızda gibi yaptı Suriye konusunda. Bizde ahkâm kesmeye başladık, Rusya ve İran ile papaz olduk. Sonra baktık ki çok sevgili müttefiklerimiz Batı’lı devletler sus pus olmuş. Bir anda yalnız kalıverdik. Komşularımızla aramızda gereksiz huzursuzluk yarattık. Bu, dışişlerimizin gerekli stratejileri üretememesinden kaynaklıydı.
Şimdi soruyorum AB’ye alınmayacağımızı bile bile gösterilen çabalar yani kendimizden verdiğimiz onca ödün, ABD’nin isteğiyle yapılan operasyon (Ergenekon), ve aramıza soğukluk soktuğumuz komşularımız… Değdi mi bunca yapılan yanlışlar?
Belki yukarıda yazan ABD isteğiyle yapılan operasyona takılacaksınız ama hemen açıklamakta fayda var. Hillary Clinton’ın mektubundan bazı bölümler açıklandı. Ergenekon soruşturması için “küçük bir operasyon istiyorduk, çok büyüdü” yazıyordu. Önce bunun bir açıklanması gerekiyor.

            Öncelikle Batı’ya hayranlığı bırakmamız gerekiyor. Osmanlı’dan sonra bu bölgede otorite boşluğu oldu. Türkiye, Osmanlı’nın hinterlandını dolduramadı. Hep yanlış stratejiler üretti ve hala da üretmeye devam ediyor. Mademki dolduramıyoruz yeni strateji/stratejiler belirlememiz gerekiyor. Nasıl mı? Nasıl eskiden komşularımızla paktlar oluşturuyorduk, şimdi de bunu yapmalıyız. Eşref Bitlis’in neden öldüğüne dair bilgileri göz önünde bulundurmakta fayda var. Ve bunu hala bilmeyenler o kadar çok ki! Eşref Bitlis Irak, Suriye, İran, Azerbaycan gibi ülkelerle ortak savunma paktı kurma çalışmaları yüzünden öldürüldü. Çünkü bu gerçekleşirse Orta Doğu’da hiçbir kaos ortamı oluşamazdı. Batı dünyası bu bölgede istediği gibi at koşturamazdı.
Bu yüzden önce komşularımıza sonra tüm akraba topluluklarımıza, Türk dünyasına yüzümüzü dönüp kucak açmalıyız. Yoksa bu yanlış stratejiler bizi bulunduğumuz bölgede daha da yalnızlaştıracak, olası savaş durumunda bölünmelere kadar bizi yok etmeye sürükleyecektir.



6 Şubat 2013 Çarşamba

MİMAR SİNAN VE İLERİ GÖRÜŞLÜLÜĞÜ



400 Sene Sonrasına Mektup

Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebası Cami'nin 1990´li yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı tv´de şöyle anlatmıştı.

Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık.

Kalıbı yaptık.

Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık.

Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu:

"Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum."

Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu´nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşaasını anlatıyordu.

Bu mektup bir inşanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarin erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur.

TÜRKLER ORMANA NEDEN KORULUK DER?

Türkler dinlerinin gereği doğaya saygı duyardı. Onlar için ateş, hava, su ve toprak önemliydi. Fakat Türklerde önemli bir element daha vardı...